NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ أَبِي
سُرَيْجٍ الرَّازِيُّ
وَعَلِيُّ
بْنُ
الْحُسَيْنِ ابْنِ
إِبْرَاهِيمَ
وَعَلِيُّ
بْنُ مُسْلِمٍ
قَالُوا
حَدَّثَنَا
أَبُو
مُعَاوِيَةَ
حَدَّثَنَا
الْأَعْمَشُ
عَنْ
مُسْلِمٍ عَنْ
مَسْرُوقٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا
تَكَلَّمَ
اللَّهُ
بِالْوَحْيِ
سَمِعَ
أَهْلُ
السَّمَاءِ
لِلسَّمَاءِ
صَلْصَلَةً
كَجَرِّ
السِّلْسِلَةِ
عَلَى الصَّفَا
فَيُصْعَقُونَ
فَلَا
يَزَالُونَ
كَذَلِكَ
حَتَّى
يَأْتِيَهُمْ
جِبْرِيلُ حَتَّى
إِذَا
جَاءَهُمْ جِبْرِيلُ
فُزِّعَ عَنْ
قُلُوبِهِمْ
قَالَ
فَيَقُولُونَ
يَا
جِبْرِيلُ
مَاذَا قَالَ
رَبُّكَ
فَيَقُولُ
الْحَقَّ
فَيَقُولُونَ
الْحَقَّ
الْحَقَّ
Abdullah (ibn Mes'ud)
dan (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allahu Teâlâ vahyi
söyleyince gök ehli semada kaya üzerinde çekilen zincirin sesine benzer bir çan
sesi işitirler de (kendilerinden geçerek) yere kapanırlar. Kendilerine Cebrail
gelinceye kadar bu halde kalırlar. Nihayet kendilerine Cebrail gelince
kalplerinden (bu baygınlık hali) giderilmiş olur, (Kendilerinden bu hal gidince
Cebrail aleyhisselam'a):
"Ey Cibril ! Rabbin
ne söyledi?" derler. O da:
"Hakkı söyledi"
cevabını verir. Bunun üzerine diğer melekler de bizim rabbimiz hakkı söy(ledi)
"hakkı, hakkı.." diye nida ederler.”
İzah:
Buhari, tevhid; tefsir;
Tirmizi, tefsir; İbn Mâce, mukaddime
İbn Mes'ud (r.a.)'m bu
rivayetine göre "Allahü Teâlâ yahyi söyleyince bütün gök ehli onun kdamini
duyar. Korkudan titrerler ve nihayet kendilerine bir nevi baygınlık
gelir." İbn Kesir (r.a.) bu mevzuda şöyle diyor: "Onlar bu
durumdayken biribirlerine rabbiniz ne dedi? derler. Allahü Teâlâ'nm bu vahyi
onlardan sonrakilere haber verilir, sonra onlardan sonrakilere, sonra onlardan
sonrakilere bildirilir. Nihayet haber dünya göğüne gelir." Ahmed İbn
Hanbel bu hadisi şu manaya gelen lafızlarla rivayet etmişir. "Rabbimiz
tebareke ve teala bir konuda hüküm verince, Arşı taşıyan melekler teşbih»
ederler, sonra onların altında bulunan melekler teşbih ederler. Sonra onların
altında bulunan gök ehli teşbih ederler. Nihayet bu teşbih dünyamıza kadar
ulaşır, sonra Arşı taşıyan meleklerin altında bulunan gök ehli bu hallerin ne
olduğunu soruşturarak Arşı taşıyan meleklere: Rabbimiz ne dedi? derler, onlar
da hükmü kendilerine haber verirler. Her gök ehli diğer gök ehline durumu
bildirir. Nihayet haber bu gök sakinlerine kadar ulaşır. Cinler bu haberi kulak
hırsızlığı ile çalarlar da bunun üzerine onlar kovalanır. İbn Kayyim
el-Cevziyye, Sünen-i Ebu Davud üzerine yazdığı şerhinde Beyhakî'den naklen şu
hadisi zikrediyor:
"Allahü Teâlâ bir
emrini vahyetmek istediği zaman önce o vahyi dile getirir. Bu vahyi dile
getirince gökler Allah'ın korkusundan dolayı titremeye başlar. Gök ehli
Allah'ın bu vahyini işitir işitmez kendilerinden geçerek secdeye kapanırlar.
Secdeden başını ilk kaldıran Cebrail olur, sonra Cenab-ı hak vahyetmek istediği
emirlerini vahye-der. Cebrail Aleyhisselam da bunu sıra ile bütün gök ehline
ulaştırmak üzere bütün gökleri dolaşır. Her vardığı yerde gök ehli ona:
"Rabbimiz ne buyurdu?" diye sorarlar. Cebrail aleyhisselam: "Hakkı
söyledi" der. Bu cevabı alan melekler de: "Hakkı (söyledi)
hakkı" diye nida ederler."
Bu hadis-i şerif Allahü
Teâlâ'nın Kelâm sıfatı ile muttasıf olduğuna bu kelâmın harfe ve sese muhtaç
olan insan kelâmına benzemediğine ve zatıyla kaim olup melekler tarafından
işitilebildiğine delâlet etmektedir ki bu Kur'an-ı Kerim*in mahlûk olmadığını gösterir.
Hadisin bab başlığıyla ilgili olan kısmı da burasıdır.